1 VE 2. Akabe Biatları ve Hicret
Akabe Biatlarının Arka Planı:
Mekke’deki Zorluklar ve Arayış: Hz. Muhammed'in tebliği Mekke'de başlangıçta çok az sayıda taraftar topladı; bunlar arasında eşi Hz. Hatice ve amcasının oğlu Hz. Ali gibi yakınları vardı. Ancak, Mekke'nin hâkim Kureyş zümresi kısa sürede şiddetli bir muhalefet sergilemeye başladı:
• Kureyş’in muhalefetinin en önemli sebebi, yeni dinin, Mekke'nin kutsal mahallerini ve eski dinini kaldırarak, şehri hac ve iş merkezi olma itibarıyla fayda sağlayan mevkiinden mahrum bırakacağı korkusuydu.
• Kureyş, Hz. Muhammed’i ‘’tanrılarına küfreden, dinlerine hakaret eden, hayat tarzlarıyla alay eden ve cedlerini (soylarını) günahkarlıkla suçlayan’’ biri olarak görüyordu.
• Hz. Muhammed ve takipçileri hakaretlere, tacizlere ve zulme maruz kaldılar. Bu zulümler sonucunda, takipçilerinden bir grup dinlerini kurtarmak ve fitneden kaçınmak için Habeşistan’a (Etiyopya) göç etti (İslam’daki İlk Hicret).
• Hz. Muhammed, tebliğini sürdürmesini amcası Ebu Talib’in himayesine borçluydu. 619 yılı civarında Hatice ve Ebu Talib’in ölümüyle (M.S 615 veya 616), Hz. Muhammed’in konumu tehlikeli hale geldi. Mesajın daha fazla ilgi görmesi ve ikna edici olması için, sadece düşüncelere değil, aynı zamanda ‘’hakim bir saygınlıkla’’ hareket edebileceği, daha muktedir bir siyasi temele ihtiyacı olduğu anlaşıldı. Bu arayış Taif’te neticesiz bir deneme ile sonuçlandı.
Medine’nin Hakem İhtiyacı: Medine, Medine’den yaklaşık 200 mil uzakta bulunan bir vahaydı. Mekke’den farklı olarak Medine’deki siyasi ve toplumsal ortam, yeni bir liderliğin kabulüne elverişliydi.
• Medine’nin önde gelen kabileleri olan Evs ve Hazreç arasındaki uzun süren kan davaları ve anarşik kavgalar insanları yormuştu. Yesrib halkı, aralarındaki iç anlaşmazlıkları zor yoluyla değil, çözebilecek fevkalade güce sahip bir hakeme ihtiyaç duyuyordu.
• Medine’de yerleşik geniş bir Yahudi nüfusu bulunması, Medine halkını tektanrılı dine karşı daha sempatik hale getirmişti. Medineliler, İslamiyet’i yeni bir din olmaktan çok, güvenlik ve inzibat sağlayabilecek bir sistem olarak faydalı görebilirlerdi.
Akabe Biatları (Sözleşmeler):
Bu uygun ortamda, Mekke’ye ticaret amacıyla gelen Yesribliler, Hz. Muhammed’e Medine’de yerleşme fikrini götürdüler. Bu teklifler, üç yıl süren görüşmeler ve biatlarla neticelendi.
Biat Kavramı: Biat, Arapça’da ‘’itaate dair söz (ahit) vermek’’ anlamına gelir. Biat eden kişi, işlerini emire havale ettiğini, emirlerini ister hoşlansın ister hoşlanmasın itaat edeceğini taahhüt eder. Ahdi pekiştirmek için eller emirin eline konulurdu; bu, satıcı (ba’e) ile alıcı arasındaki muameleye benzediğinden, bu bağlılık sözü bey’at ‘’satmak’’ adını almıştır.
Birinci Akabe Biatı:
• M.S 620 yılında Hazreç’ten altı kişi Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul etti.
• MS 621 yılında, ticaret için Mekke’ye gelenler arasında hem Hazrec’i hem de Evs’i temsil eden on iki kişi, Hz. Muhammed’e tabi olmak ve günahlardan kaçınmak üzere biat ettiler.
İkinci Akabe Biatı:
İkinci Biat, Hicretin kapısını açan asıl siyasi taahhüttü.
Biatın İçeriği: M.S. 622 yılında, 75 kişilik bir Medineli delegasyon, Hz. Muhammed’e ‘’koruma biatı’’ verdi. Bu biatta Medineliler:
• Hz. Muhammed’i ve Mekkeli izleyicilerini dışarıdan saldıranlara karşı koruma konusunda bir ve beraber hareket edeceklerdi.
• Hiçbir kabile tek başına barış yapamayacak ve baş düşman olan Mekke Kureyşlilerine yardım etmeyeceklerdi.
• Bütün ihtilafların çözümü için, Hz. Muhammed’e özel bir imtiyaz verilmişti.
Bu anlaşma, Medine’de ortak bir hukuk veya yönetimin olmadığı bir toplumda, kabileler arasındaki kavgaları önleyecek ve toplumsal uyumu sağlayacak bir merci tesis ediyordu. Hz. Muhammed için bu, kendi otoritesini tesis etme ve siyasal takipçilerini tam anlamıyla din müminlerine dönüştürme yolunda ilk adımdı.
Hicret:
Akabe biatlarıyla sağlanan bu siyasal güvence ve davet üzerine, Hz. Muhammed ve takipçileri Medine’ye doğru yola çıktılar. Bu yolculuk, İslam tarihindeki en dramatik olay ve bir dönüm noktasıdır.
Tanım ve Tarihsel Önemi:
Tanımı: Hicret basitçe ‘’göç’’ anlamına gelir. Ancak bu, Mekke’den kaçış gibi olumsuz bir anlamdan ziyade, ‘’başka bir yere yerleşerek korunmaya çalışmak gibi olumlu bir anlam’’ taşımıştır. Aynı zamanda, gelecekteki yüzyıllarda, İslam’ın ahlaki öğretisiyle uyum içinde yaşamak üzere putperest ve günahkar bir topluluğun terk edilmesi anlamında kullanılacaktı.
Tarih: Hicret, M.S 622 yılında gerçekleşmiştir. Bu olay, Müslümanların olayların tarihini başlattığı, Müslüman takviminin ‘’İslami’’ (Anno Hegirae) başlangıcı kabul edilen hadisedir.
Dönüşüm: Hicret, Hz. Muhammed’in peygamberlik hayatında bir dönüm noktası ve İslamiyet’te bir (İnkılaba) devrime işaret eder. Mekke’de pasif muhalefetle yetinen bir vatandaş iken, Medine’de bir cemaatin baş idarecisi oldu ve İslam’ı tatbike (uygulamaya) koyabildi.
Yeni Toplumun Oluşumu (Ümmet):
Ümmet: Hicret, akrabalık bağlarından ortak inanç bağına dayalı bir topluma geçiş anlamına geliyordu. Hz. Muhammed ve Medineli ev sahipleri, birlikte Ümmet adı verilen siyasi bir grup oluşturdular. Bu, bireyleri, klanları, şehirleri ve etnik grupları daha geniş bir topluluk içinde bütünleştiren bir kardeşlikti; burada asıl belirleyici olan dinsel bağlılıklar, diğer bağlılıkları ortadan kaldırmadan onları kapsıyordu.
Siyasi Birlik: Hayatının sonuna doğru Hz. Muhammed, Hicret ve sonrası fetihler sayesinde, yüzyıllardır ilk kez büyük ölçekli bir Arap vahalar ve kabileler birliği oluşturmuş ve Arap hayatındaki yıkıcı anarşiye bir çözüm getirmişti.
Hicret’in Farziyeti:
Mekkelilere Farziyet: İslam’ın ilk zamanlarında Mekkelilere hicret etmek farz kılınmıştı. Bunun maksadı, Mekkelilerin Hz. Peygamber ile beraber olup ona yardımcı olmaları ve onu korumalarıydı. Mekkeliler dışında kalan bedevilere ise bu farz değildi.
Farziyetin Kalması: Hicretin farziyeti, Mekke’nin fethinden önceki döneme aitti. Çünkü o zaman müslümanların sayısı azdı ve hicret bir zorunluluktu. Fetihten sonra Müslümanların sayısı çoğaldığı için, Hz. Peygamber’in ‘’Fetihten ve zaferden sonra hicret yoktur’’ hadisi ile hicretin farziyeti ortadan kalkmıştır.
Hz. Peygamber’in vefatından sonra hicretin farziyetinin kalktığı hususunda herkes ittifak etmiştir.
Muhacirlerin Ekonomik Durumu:
Hicret eden Muhacirler, Mekke'de ekonomik olarak kendi çevrelerinden sökülmüşlerdi ve Medinelilere tamamen tâbi olmak istemiyorlardı. Bu durum onları geçimlerini silahla sağlamaya yöneltti. Muhacirlerin ticaret kervanları üzerine yaptıkları baskınlar (gazâ):
1. Mekke etrafında bir kuşatma çemberi kurulmasını sağladı.
2. Medine'deki Ümmet'in kudretini, servetini ve itibarını artırdı.
Bedir Savaşı (624), bu seferlerin ilk büyük başarısı olup, Mekke liderliğinin büyük bir kısmını yok ederek Hz. Muhammed’e Arabistan genelinde prestij kazandırdı. Bedir'den sonra Medine'de nazil olan ayetler, devlet idaresi ve ganimet dağıtımı gibi konuları ele alarak, İslâmiyet’in vasfının değiştiğine işaret etti.
Hicret ve Mekke’nin Fethi Arasındaki Geçiş:
Mekke'nin Fethi (M.S. 630):
Akabe biatları ve Hicret'ten sonra Mekke ile Medine arasındaki mücadele, Medine'deki yeni cemaatin gücünü artırması ve Mekke'nin ticaret yollarını tehdit etmesiyle gelişmiştir.
Savaş ve Anlaşmalar Süreci: Hz. Muhammed, Mekkelilerle aralarındaki ölümüne savaşı sonlandırmak ve kendi halkını İslam'a çekmek amacıyla 628 yılında Hudeybiye'de bir anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma, Müslümanların bir yıl sonra Kâbe'ye hac ziyareti yapmasını kabul ediyordu. Mekkeliler bu anlaşmayla Hz. Muhammed’in rekabet edilebilir bir güç olduğunu ve onu yenme çabalarından vazgeçtiklerini onaylamış oldular.
Fetih Sebebi: İki yıl sonra, M.S. 630 yılında, Mekke ve Medine'nin yanaşma kabileleri arasındaki bir ihtilaf bu antlaşmayı bozdu. Bunun üzerine Hz. Muhammed Mekke üzerine yürüyeceği zafer alayını topladı.
Teslimiyet ve Sonuç: Mekkeli liderler şehri direnişle karşılaşmadan Hz. Muhammed'e teslim ettiler.
• Hz. Muhammed hemen hemen herkese genel bir af ilan etti.
• İleri gelen Kureyşlilere cömertçe hediyeler çıkardı.
• Kâbe’nin putları yıkıldı ve orası İslam’ın en kutsal mabedi ilan edildi.
Siyasi Zirve: Mekke zaferi, Hz. Muhammed'in kabile siyasetinin zirvesi anlamına geliyordu. Bu zaferle birlikte en inatçı Arap kabileleri bile onun nüfuzu altına girdi ve Arap kabilelerinin çoğu İslam’ı kabul etti. Hz. Muhammed, hayatının sonuna doğru, yüzyıllardır ilk kez büyük ölçekli bir Arap vahaları ve kabileleri birliği oluşturmuş ve Arap hayatındaki yıkıcı anarşiye bir çözüm getirmişti.
- Dolayısıyla, Akabe biatları (Medine'ye davet) ve Hicret (Medine'ye göç ve yeni toplumun kuruluşu) olaylarının doğal ve kaçınılmaz siyasi sonucu olan Mekke'nin Fethi (M.S. 630), bahsedilen bu süreçteki en kritik fetihtir.
KAYNAKÇA
Bernard Lewis – Tarihte Araplar
Ira M. Lapidus – İslam Toplumları Tarihi, Hz. Muhammed’den 19. Yüzyıla
Siret-i İbn Hişam
Alber Hourani – Arap Halkları Tarihi
İbni Haldun – Mukaddime